1 Mayıs 2017 Pazartesi

İnşaat Sektöründe Sürdürülebilirlik||







İnşaat Sektöründe Sürdürülebilirlik
Sürdürülebilirlik; “gelecek kuşakların kendi ihtiyaçlarını karşılama imkanlarına zarar vermeden günlük ihtiyaçların temin edilmesi olarak tanımlanmaktadır”.
Ayrıca, sürdürülebilirlik; “şirketlerin toplumda ki rolünü sadece ekonomik değil daha geniş bir perspektifte değerlendirerek, sosyal ve çevresel anlamda da şirketlerin toplumsal sorumluluğu olduğunu vurgulamaktadır”.
Dünya üzerinde sahip olduğumuz her türlü ihtiyacımızı gezegenimizde var olan doğal kaynaklar ve bunların oluşturduğu zincir sayesinde karşılayabiliyoruz. Bu zincirdeki herhangi bir halkanın eksikliği veya yok olması tüm dengeleri alt üst edebilme potansiyeline sahip.
Bu nedenle yaşam tarzımız, iş anlayışımız ve uygulama yöntemlerimizi yaşam ve hayat kalitesinin artması için etkin kaynak kullanımı ve yönetimi ile çalışılan sistemde, kaynakların korunduğu sisteme geçmek ve bu sistemi sürdürülebilir kılmakla olacaktır. İnşaat sektörü, ülkemizde rekabetin en çok görüldüğü sektör olduğundan sürdürülebilirlik bakımından kritik bir öneme sahiptir.
Türkiye’deki nüfus artışı, sanayileşme ve kentleşme ile barınma ve tüketim gereksinimlerinin artışı kaynaklarımızı nasıl etkileyecek?
Eğer, sürdürülebilirlik sağlanırsa, geleceğin sürdürülebilir yeşil binaları nasıl olacak?
Ne tür binalarda yaşayacağız?
Bu yazımıza mühendis ve/veya mimarların sürdürülebilirlik hakkında sahip oldukları bilgilerin değerlendirilmesinin FOCUS GRUP tarafından yapılan anket çalışması ile devam ediyoruz.
Tüm bu yaklaşımların gelecek adına irdelenmesi ve geleceğin yönetici adaylarının bu yaklaşımlara bakışlarının tespiti için inşaat sektöründe çalışan mühendis ve/veya mimarların bulunduğu FOCUS GRUP ile yapılan anket çalışması sonuçları ve sonuçların yorumları aşağıda yer alan ve sektör için önem taşıyan dinamikler açısından araştırılmış ve paylaşılmıştır.

• İnşaat sektöründe faaliyet gösteren firmalarda aktif rol alan mühendis ve/veya mimarların, hem kendileri hem de çalıştıkları firmalarının Türkiye’de ve global platformda sürdürülebilir başarısı için, kaynakların daha verimli kullanımına yönelik toplumsal, çevresel ve ekonomik ortam ve şartların oluşmasına destek olmaktır.
• Aynı zamanda, inşaat sektörünün imajının düzeltilmesine, kurumsal davranış ve kimliğine değer sağlamasına, ulusal ve uluslararası arenada rekabet üstünlüğü elde edilmesine katkı sağlamaktır.
• Sürdürülebilirliğin sektör öncüleri tarafından tanınması ve doğru algılanması,
• Sektörde faaliyet gösteren ulusal ve uluslararası arenada faaliyetlerini devam ettiren firmaların sürdürülebilirlik politikalarının olması gerekliliğini ortaya çıkarmak,
• Paydaş memnuniyetinin arttırılması, katılımcı rolü ve işbirlikleri öneminin vurgulanmasını sağlamak,
 • Sürdürülebilirliğin temel prensipleri konusunda inşaat sektöründe farkındalık yaratmak,
• Uluslararası platformda gerçekleşen çalışmaların ve belirlenen önemli politikaların sektöre tanıtımı ve gerekirse uygulamaya alınması konusunda öncü olmak,
• İnşaat sektöründe, sürdürülebilirlik alanında dünya standartlarını yakalamasına destek vermek,
• Sektör stratejilerini belirlerken, sürdürülebilirlik prensiplerinin kriter olarak alınmasını sağlamak, Sürdürülebilirlik açısından inşaat sektörünün geleceğini irdelerken FOCUS GRUP içerisinde yer alan katılımcıların temel bilgilerinden de bahsetmek faydalı olacaktır.
Katılımcıların (inşaat sektöründe çalışan mühendis ve/veya mimarların) %89’unu özel sektör, % 11’ini ise kamuda çalışanlar oluşturmaktadır. 20 farklı firmadan 100’e yakın çalışan hazırlanan anketi posta veya e-mail yoluyla cevaplamıştır. Katılımcıların %35’i yüksek lisans, % 65’i ise lisans seviyesindedir. Yine katılımcıların % 30’u 10 yıl ve üzeri tecrübeye sahipken, % 50’si 3-10 yıl arası, % 20’si ise 0-3 yıl arası tecrübeye sahiptir. Ayrıca, katılımcıların % 12’si 45 yaş ve üzerindeyken, % 24’ü 35-45 yaş arası, % 64’ü ise 20-35 yaş arasında yer almaktadır.

Yukarıdaki belirtilen özelliklere sahip FOCUS GRUBUN anket sorularına verdikleri cevaplar ve sonuçları şu şekilde gelişmiştir;
İnşaat sektörü ve sektör çalışanlarının (mühendis ve/veya mimarların) sürdürülebilirlik konusunda %63 seviyesinde bilgi sahip oldukları, sürdürüle bilirlik konusunun çalıştıkları sektör için üzerinde titizlikle ve önemle durulması gerektiği kanısına yaklaşım %91 seviyesinde ve sürdürülebilirliğin üç ana alt başlığı olan “ekonomik, sosyal ve çevresel” konulara yönelik farkındalığın ve bilincin arttırılması gerekliliğine inancın ise %95 seviyesinde olduğu gözlemlenmiştir.
Katılımcıların % 61,3’ünün sürdürülebilirlik konusunda fikre ve bilgiye sahip olmaları, % 31’inin ise bilen ve iyi derecede bilen olması sektör için gelecek adına umut vericidir.
Ankete katılan mühendis ve/veya mimarların %85’i ekonomik beklentilerin, sosyal ve çevre sel sorumlulukları ikinci plana attığı fikrini taşımaktadırlar. Buradan da anlaşılacağı üzere inşaat sektöründe faaliyet gösteren firmaların sürdürülebilirliğin ekonomik boyutuyla daha çok ilgilendiği görülmektedir.
Sürdürülebilirliğin kavramsal altyapısı konusunda, şirketlerin sürdürülebilirliği bir rekabet unsuru olarak algılıyor olmaları göze çarpan bir unsur olmaktadır. Ayrıca, sürdürülebilirlik konusunun yasal düzenlemeler, sözleşmeler ve şartnameler ile çerçevelendirilmesi %86 mertebesinde dikkate alınır fikriyatını ortaya çıkarmaktadır.
Ankete katılan mühendis ve/veya mimarların % 45’i çalıştıkları firmada sürdürülebilirlik adına hiçbir çalışmanın yapılmadığını, yalnızca % 6’lık bir kesimin bu konuda çalışmalar yapıldığını belirtmiş olmaları önemlidir.
Ancak katılımcıların %91’i gibi büyük bir bölümünün sürdürülebilirlik çalışmalarının firmaları ve çalıştıkları sektör açısında çok önemli olduğu fikrini savunmaları ise geleceğin yönetici adaylarının konuya hassasiyetlerini göstermek için iyi bir sonuç olarak algılanabilir. Yine, katılımcıların %92’sinin sürdürülebilirlik konusunda farkındalık ve bilincin arttırılmasına olan inançları da bu yaklaşımı desteklemektedir.
Sürdürülebilirlik konusunun anlaşılması ve yönetilmesi, “kalite, inovasyon (yenilikçilik), yeni pazarlara açılma, fırsatlar ve risklerin değerlen dirilmesi” konularında etkin bir itici güç olacak fikrine mühendis ve/veya mimarların verdiği cevaplar doğrultusunda çıkan sonuçlar aşağıdaki gibi şekillenmiştir;
“Sektörde faaliyet gösteren firmalar, gelecek kuşaklar için toplumdaki “ekonomik, sosyal ve çevresel” rollerini sorgulamaktadırlar” sorusuna, mühendis ve/veya mimarların verdiği cevaplar doğrultusunda çıkan sonuçlar aşağıdaki gibi şekillenmiştir;
Ankete katılan mühendis ve/veya mimarların, %51,3’ü, çalıştıkları firmalarının ve sektörde faaliyet gösteren diğer firmaların gelecek kuşaklar için toplumdaki sürdürülebilirlik bileşenleri olan ekonomik, sosyal ve çevresel rollerini sorgulamadıklarını belirtmişlerdir. Buna karşın % 25’i ise bu rolleri sektör ve çalıştıkları firmalar açısında sorguladıklarını ifade etmişlerdir. Bu oran, sektörün ve çalışanların konuya duyarlılıkları açısından küçümsenmeyecek kadar iyi bir oran olarak karşımıza çıkmaktadır. İleriki yıllarda, konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile konuya bakışı daha optimal seviyelere taşıya bilecektir.
Ankete katılan mühendis ve/veya mimarların çoğunluğu (%83,8), sürdürülebilirlik konusunun yönetilmesi için ana sorumlu olarak belirlenen üst düzey bir yöneticinin bulunması gerekliliğini düşünmektedir. Böyle düşünmeyenlerin oranı ise yok denecek kadar (%6,3) azdır. Sonuçlar, yüzdesel olarak aşağıdaki grafikte gösterilmiştir.
Ankete katılan mühendis ve/veya mimarların çoğunluğu (%90), sürdürülebilirlik konusunda yönetsel, birimsel ve kişisel hedefler olması gerektiğini düşünmektedirler.
Geleceğin yönetici adayları, çalıştıkları firmada sürdürülebilirlik stratejilerinin olması, bu kap samda yönetsel, birimsel ve kişisel hedeflerin olması ve bu hedeflerin de uyum ve ahenk içerisinde olması gerektiğini düşünerek ekonomik, sosyal ve çevresel bileşenlere sahip sürdürülebilirlik konularını ciddi düzeyde yönetilmesini istemektedirler. Bu kanı, çalışanlar gözüyle iş yapış ve anlayışlarını çalıştıkları firmalar için sorgulayacakları, önemseyecekleri anlamını taşımakta, bu konularda seçici davranacakla rını göstermektedir. Elbette, işletmeler yönetsel olarak stratejik kararları belirlerler ancak alttan gelen beklenti ve talepler karşısında adım atma ihtiyacı duyacaklardır. Bununla birlikte ileriki yıllarda yasalar, toplumsal bilgi ve kamuoyu baskısı ve işveren beklentileri de bu hususa dahil olursa işletmeler iş yapış anlayışlarında ekonomik unsurlar yanında sosyal ve çevresel bile şenleri de süreçleri içerisinde ele alacaklardır.
Sonuç olarak;
Sürdürülebilir kalkınmanın hedefi “şu andaki ihtiyaçları gelecek kuşakların kendi ihtiyaçlarını karşılama kapasitesini riske atmadan karşılamaktır. Toplum içindeki kilit işlevlerinden dolayı her türlü kurumun bu hedefe ulaşılmasında önemli bir rolü vardır. Fakat durağan ekonomik gidişatın yaşandığı çağımızda bu hedefi yaka lamaya çalışmak gerçeklerden uzaklaşıp, düş kurmak gibi görülebilir.
Sürdürülebilir kalkınmanın önündeki başlıca zorluklardan bir tanesi, yeni ve yenilikçi seçimleri ve düşünce yöntemlerini gerektiriyor olmasıdır. Bilgi ve teknolojideki gelişmeler bir taraftan ekonomik kalkınmaya katkıda bulunurlarken, diğer taraftan sosyal ilişkilerimizin, çevremizin ve ekonomilerimizin sürdürülebilirliğine yönelik risk ve tehditleri çözüme kavuşturma potansiyeline de sahiptirler. [1]

Bu kadar sürdürülebilirlikten bahsettik. Peki yeşil bina nedir?

 Bugün sürdürülebilir, ekolojik, yeşil, çevre dostu vb. pek çok isim altında karşımıza çıkan doğayla uyumlu yapılar, yapının arazi seçiminden başlayarak yaşam döngüsü çerçevesinde değerlendirildiği, bütüncül bir anlayışla sosyal ve çevresel sorumluluk anlayışıyla tasarlandığı, iklim verilerine ve o yere özgü koşullara uygun, ihtiyacı kadar tüketen, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmiş, doğal ve atık üretmeyen malzemelerin kullanıldığı katılımı teşvik eden, ekosistemlere duyarlı yapılar olarak tarif edilebilir.
Binaların ve yerleşimlerin küresel ısınmaya sebep olan başlıca seragazı olan CO2 salınımının %40’ından sorumlu olduğunu düşünürsek, mimarlar, mühendisler, şehir plancıları ve en önemlisi yönetmelikleri belirleyen devlet yetkililerine büyük sorumluluklar düştüğünü görürüz.

Bina ve yerleşimlerin çevreye olan etkileri salgıladıkları CO2 gazıyla da sınırlı değildir. Aynı zamanda su kullanımının yaklaşık %12’si, atıkların %65’i ve elektrik tüketiminin de %71’inden sorumludurlar. 







LEED
LEED (Leadership in Energy and Environmental Design)

Enerji ve Çevre Dostu Tasarımda Liderlik (LEED) ABD`deki Çevre Dostu Binalar Konseyi tarafından geliştirilen bir dizi kriterler listesidir.

Farklı projeler için farklı LEED sertifika sistemleri geliştirilmiştir:
LEED-NC: Yeni inşaat ve renavosyon
LEED-EB: Mevcut Binalar 
LEED-CI: Binada yaşayanlar için iç tasarım 

LEED-CS: Core-and-shell projects
LEED-H: Evler 
LEED-ND: Mahalle Gelişimi

Bu sistemin puanlaması 6 kategoride yapılır: 
Sürdürülebilir Araziler (14 puan) 
Su kullanımında etkinlik (5)
Enerji ve Atmofer (17)
Malzeme ve Kaynaklar (13) 
İç Hava Kalitesi (15) 
İnovasyon ve Tasarım (4 artı 1 de tasarımda LEED sertifikalı profesyonel kullanmak)

Binalar dört ayrı alanda sertifika alabilirler:
Sertifika - 26-32 puan 
Gümüş - 33-38 puan 
Altın - 39-51 puan 
Platin - 52-69 puan

LEED sertifikası ABD`de USGBC ye yapılan başvuru üzerine sadece USGBC tarafından verilir.

Leed İle İlgili Yeni Ön Koşullar Detaylı bilgi : 
http://www.usgbc.org


Kaynakça:
[1] Erhan TALU Gülermak-Doğuş Adi Ortaklığı, Sürdürülebilir İnşaat Sektörü ve Geleceği

[2] cedbik.org

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder